29 Haziran 2012 Cuma

Bir İstanbul Masalı


Yıllık iznimin bir haftalık bölümünü, herhangi bir tatil beldesinde ve yahut güzide bir Avrupa şehrinde geçirme
:( imkanının olmadığını anlayınca, İstanbul'un beni çağıran güzelliklerine kayıtsız kalamadım ve kalabalık sebebiyle haftasonu yapmanın keyif vermeyeceğini düşündüğüm ve rotasını uzun zaman önce çizmiş olduğum geziyi, benimle aynı şekilde keyif alabileceğine inandığım arkadaşım ile yapmaya karar verdik.

Geziye başlıyoruuzz!!

Öncelikle, bir simit tutkunu olduğumu, Fındıklı'da çalıştığım süre boyunca, köşedeki pastanenin önündeki simitçiden her sabah simit almamak için kendimle mücadele ettiğimi ama genellikle yenildiğimi belirteyim. İlk durağımızın Galata Simitçisi olması, benim için doğal bir durum yani. Simit ile kahvaltı yapmak için 30-40 km yol katedilir mi? Ben ediyorum, ettiğimle kalmıyor arkadaşlarımıda sürüklüyorum :)


Bakar mısınız, taş fırından yeni çıkmış simitlere... Bu görüntü koku ile bütünleşince daha karşı konulamaz hal alıyor ama onu söyleyeyim. Sizde bu anı yaşamak isterseniz, Karaköy'de Fransız Geçidi'nin tam karşısındaki bu küçük, şirin simitçiye mutlaka uğrayın derim. Kandil simitlerininde tadına baktık tabii ki ve güne susama doymuş olarak devam ettik :)




Boğaz, simit, çay... Bu üçlü İstanbul'u anlatır.



Sonraki durak, Kabataş'tan motor ile Üsküdar, oradan da Çengelköy'de ki Tarihi Çınaraltı Aile Çay Bahçesi idi. Süper Baba dizisini izleyenler bilir, burası Nihat'ın kahvesi. Yeri sebebiyle harika, sıcak bir mekan. Ama haftaiçi olmasına rağmen çok kalabalık ve dolayısıyla gürültülü idi. Kitabımı okurken, Boğaz'a karşı bir çay keyfi yapayım diyorsanız pek uygun değil ama, eş, dost, arkadaş ile çevre fırın ve pastanelerden alacağınız börekler, poğaçalarla, burada pek keyifli bir kahvaltı yapılabilir.


Ve bu kahveye adını veren tarihi Çınar. Yapılan ölçümlere göre bu ağacın 800 yıllık olduğu tahmin ediliyormuş. Gövdesinin çapı belki 1 metre. Dalları bile bir ağaç gövdesi kalınlığında olduğundan, çeliklerle desteklenmiş.




Çengelköy'ün kedileri bile huzurlu görünüyor. Nasılda yatmış patisinin üzerine uyuyor kedicik.



İşte başka bir keyif anı. Yaşlı amca sabahın ilk ışıklarından itibaren balık tutuyormuş orada.


Oltasını attıktan sonra 5 dakika bile geçmeden dolu halde geri çekti. Zaten duvarın dibinde göreceğiniz gibi kovalar ağzına kadar balık dolu.


Bu manzara bulunurda fotoğraf çektirilmez mi? :)


Çengelköy'den dönüşte durağımız Kuzguncuk ve sokakları. Nasıl keyifli sokaklarında yürümek, evlerin herbiri ayrı bir fotoğrafa konu olacak güzellikte.


Ve tabii ki kapılarıda.



Önü neredeyse zakkum ile kapanmış olan pembe kapıyı görür görmez aşık oldum. Kapının rengi çiçekler ile aynı. Sabah evden çıkarken ilk gördüğün bu çiçekler, akşam eve geldiğinde seni karşılayan bu çiçekler... Keyfi düşünemiyorum.





Ve Perihan Abla dizisinin çekildiği sokak, artık dizinin adı ile anılıyor.


Bu semtin kaldırımları bile güzel :)

İşte ara sokaklarda dolaşırken bulduğumuz harika bir vintage butik. Evvel Zaman İçinde, kapalı olduğu için ürünleri yakından görme şansım olmadı maalesef ama her vitrini ayrı ayrı fotoğrafladım.

Nasıl zarif ve sade bir gelinlik.





Bu turuncu beyaz elbiseyi çok beğendim. Fotoğrafta tam belli olmuyor, parıltılı pulları da var üzerinde. Örme mi tam anlayamadım ama, bu elbiseyi giyip, bol krepeli, küt saçlar, kahkül ve saç bandı ile hayal ettim kendimi.






Alttaki gold, yılan derisi görünümlü çantaya ba-yıl-dım.




Kuzguncuk sokaklarındaki yorgunluğumuzu, cadde üzerindeki Dilim Pastanesi'nden aldığımız, çikolata frambuazlı cheescake ve Kuzguncuk Çınaraltı Cafe'den söylediğimiz Türk Kahvesi ile, sahilde keyif yaparak, İstanbul Boğazı'nın sularına saldık.

Geriye güzel anılar, güzel fotoğraflar, damağımızda güzel tadlar, İstanbul'da böylede yaşayabilmenin mutluluğu kaldı.



Tshirt - Koton Ole,
Pantolon, Çanta - Mango,
Renkli bileklikler - ben yaptım :)
Deri bileklik - H&M
Sandalet - İncirli'de bir ayakkabıcı (?)

26 Haziran 2012 Salı

Online Alışveriş; En Moda Life

Sizlere yepyeni bir online alışveriş sitesinden bahsetmek istiyorum. En Moda Life, zamanla çeşitlenecek markaları ve ürün yelpazesi ile size online alışveriş imkanı sunan sitelerden en yenisi. Daha iki günlük bir bebek. Hemde çok seveni olduğunu düşündüğüm Fashion By Pride yakaları ve çantalarıda bu yeni sitede satışta. Ayrıca, bu sıcak yaz günlerinde, bol paça pantolonunu severek giydiğim Tsega markasıda. Ürünlere bakmak için buraya tık tık. Yeniliklerden ve gelişmelerden haberdar olmak istiyorsanız üye olmayı unutmayınız.





19 Haziran 2012 Salı

İstanbul içinde haftasonu kaçamağı...

İstanbul karmaşası, gürültüsü, kalabalığı ile çoğu zaman kendimizi yorgun hissettirse, trafiği ile, işten arda kalan kısıtlı vaktimizin büyük kısmını çalsa da, kendisine gezmek için özel zaman ayrıldığında, gayet keyifli vakit geçirtebilen, içinde olmamıza rağmen, uzaklaşabilmeyi sağlayan bir şehir. Hemde sayısız kaçış noktası ile sunduğu imkanlar çok fazla.

Geçtiğimiz cumartesi günü bizde keyifli bir İstanbul günü yaşattık kendimize. İstanbul'un bir ucundan kalkıp Mısır Çarşısı'na doğru, küçük birkaç alışveriş yapmak üzere aldığımız yolun sonucunda, yolda geçen zamandan ve kalabalıktan bir miktar sıkılmış olsakta, Tarihi Yarımada'nın atmosferi bütün yorgunluğumuzu unutturdu. Özellikle ben Marputçular Han' da yaptığım hızlı bir takı-tuku, malzeme alışverişinden sonra kendimi kuş kadar hafif hissediyordum.

Mısır Çarşısı'nda sağa sola bakmaktan, bir yandan insanlarla dipdibe sürüklenerek yürürken, düşmemek için çaba harcarken fotoğraf falan çekmemişim tabi. Marputçular Han'a ise kapanmasına çok az bir vakit kala yetiştiğimden, bir telaş içerisinde elimi attığım şeyi çantaya atıyor, "Aşkım, sen öder misin ?" nidaları içerisinde öteki mağazaya koşuyordum.

Şu aşağıdaki grafitilenmiş eski treni bile farkettiğimde, otoparkta arabaya binmiş uzaklaşıyorduk. Yine de fotosunu çekmeyi başardım ama bu trenin içinde, dışında ne güzel fotolar çekilirdi diye de düşünüp, üzüldüm.


Burdan sonraki istikamet Yeşilköy sahil oldu. Yeşilköy sahili özellikle haftaiçi akşamları gittiğimizde, İstanbul karmaşasından kendimi oldukça uzak hissettiğim bir yer benim için. Haftasonları daha kalabalık oluyor ve mangal kokuları eşliğinde dolaşmak pek keyif vermeyebiliyor ama çok rüzgarlı bir gün olduğundan sanırım, daha sakindi.

Tabi sahilden önce Roma Dondurmacı'sı na uğrandı.


Bir gün batımına denk gelmişken fotoğraf çektirilmese olmazdı tabi.









Gün, bu teknelerin yanında yapılan balık ekmek ziyafeti ile son buldu. Balık ekmekler mideye indirilirken foto çekmek akla gelmemiş tabi.


Mango Atlet-Şort, Zara Şapka, H&M Sandalet, Koton Çanta


13 Haziran 2012 Çarşamba

Benim dekorasyonum; antre!


Antremin dekorasyonunu değiştirmek istediğimden bahsetmiştim daha önce. Hatta geçen postta aldığım çerçeveleri gösterince, dekorasyonu merak edenler olmuştu. Şimdi bakalım neler yapmışım :)

Öncelikle, duvarın sadece birini boyanabilir duvar kağıdı ile kaplayıp, üzerini çok sevdiğim ve bana huzur veren, içimi açan nil yeşili rengi ile boyadık. Bu kısmı sevgili kocimle beraber yaptık. Tek duvar olmasına rağmen bizi yormaya yetti.



Bu çerçeveleri zaten görmüştünüz. İçlerine ne koyacağımı bilerek almadım aslında bunları. Bir tek en büyük çerçeveyi, annemden aldığım, eski bir işlemeli yastık kılıfınının ön yüzünü kesip koymak üzere almıştım.  Diğerine ise, sevgili anneciğimin, el emeği göz nuru, çeyizime verdiği dantellerden birini pembe fon üzerine yerleştirerek koydum. Kalan diğer ikisine ise, geçici olarak, internetten bulduğum imajları renkli olarak print edip koydum. Şimdilik böyle dursunlar, ileride daha içime sinen birşeyler ile dolduracağım.


 Bu köşe, romantik köşe. Mutfak ile salon kapısı arasında kalan küçük duvarı bu şekilde değerlendirdim.  Evde var olan cam zigon sehpalardan birini buraya yerleştirdim ve üzerine, eskitme görünümlü, kalp formunda, teneke kutular ve yine kutuların deseninde bir pano koydum. Benim için yeri çok ayrı olan Paris'ten aldığım Eiffel Tower ve Arc De Triomphe figürleri de bu köşede yerini buldu. Ve dışarıdan gelince, kokusu ile beni mutlu etmesi için seçtiğim, beyaz yasemin kokusu. Bu antre dekorasyonu ile annemin el emeklerinden birkaç parçada hak ettiği değeri görmüş oldu. Yine annemin yaptığı bir örtüyü bu sehpada değerlendirdim.




Bu kuş kafesi, dekorasyonun ilk objelerinden biri oldu aslında. Çok beğenerek ilk aldığım parça. İçine mum koymak istiyordum ama başka ne ile kombinlesem diye düşünürken IKEA'da bulduğum bu kokulu dekoratif parçalar çok uygun düştü.





 Gelelim, benim için en özel, belkide antrede dekorasyona gidilmesine sebep olan parçaya. Aşağıda gördüğünüz puf, sadece bir sehpa ayağından ibaretti. Dedemin yıllar önce aldığı bu sehpa annemin evinde bir köşede kullanılmadan duruyordu. İşte herşey benim bu sehpa ayağını pufa çevirmek istemem ile başladı. Kumaşın nasıl olması gerektiği konusunda çok tereddüt yaşadım aslında. Ne renk olsun, düz, floral desenli, kadife mi, oymalı ayaklar ile tezat olacak şekilde pop art mı olsun derken, bu patchwork kumaşı gördüğüm anda işte bu olmalı dedim. Hem bir sürü renk hemde desen barındırıyor.

Yumuşacık bir halı seçtim antre için. Beyaz olması ileride sorun yaratır mı bilmiyorum ama basması çok keyifli. Bunu yansıtmak içinde aşağıda bir adet ayak görüyorsunuz :)


İşte bu da duvarın genel görünümü.


Çerçeveler, Mum ve kafesin içindeki süsler, IKEA
Kuş kafesi ve koku, Zara Home
Kumaş, Unkapanı İMÇ Kumaşçılar Çarşısı
Teneke kutular ve pano; English Home
Halı, Eko halı