20 Mart 2013 Çarşamba

Karaköy + Olta = Balık



Başka bir keyif diyorlar onun için, ruhun dinlendiği, stresin atıldığı. Bana kalsa başlı başına bir stres sebebi bile olabilir halbuki. Dakikalarca hatta saatlerce bekle, oltanın ucunun en ufak kımıldamasında heveslen ama baktın ki başka hareket yok, balıklar yemleri yiyip kaçmış mı diye kontrol et, üzerine de soğuk havada sabit durmaktan dolayı donma ihtimali… Saatler sonunda birkaç balık yakalamış olan mutlu oluyor nedense. Tabii şanslıysan bir balık sürüsüne denk gelirsin, oltayı attığın gibi çekersin, kova ağzına kadar dolar. İşte o zaman balık tutmak zevkli olabilir. Onunda bir vakti saati var mı bilmiyorum.

Şimdi nereden çıktı bu balık mevzusu derseniz, aşağıdaki fotoğraf nedenini açıklayacaktır. Haftasonu Eminönü’ne malzeme alışverişine gitmiştim. Eşimde Karaköy’e balık tutmaya. Duruma bu kadar yakınken ilk olta tutma deneyimimi de yaşayayım dedim. Bana göre o soğukta yapılacak şey değil, zaten maksimum 5 dakika dayandım :) Ama taze tutulmuş balıkları yeme kısmı çok keyifliydi, orası ayrı. Tutan olduktan sonra yiyen kişi ben olabilirim pek tabii ki, sıkıntı yok :)

Şöyle de bir söz okudum netten.
"Balıkta kötü bir gün, işyerinde iyi bir günden daha iyidir. " Sanırım tutkunlarının niye saatlerini balık tutarak yada balık tutmayı bekleyerek geçirdiğini bu söz hissettiriyor. Birde çok keyifli insanlar var orada. Sanırım, en sevdikleri işi yaptıklarından ve gerçekten stresten uzak olduklarından herkesin yüzü gülüyor herkes pek bir keyifli.






Oltaya takılmış bir adet balık


İstavritler güzeldi ve gayet büyüklerdi. İsteyen balık tutma keyfini yaşayabilir tabii ki ama önemli olan sınırın altında büyüklükte balık tutmama, oltaya takılanları ise zarar vermeden tekrar denize bırakma konusunda hassas olmaları.


İstanbul ise her zaman güzel, özellikle denizi ve Tarihi Yarımada söz konusuysa.





15 Mart 2013 Cuma

Casio Retro ...


Ortaokul yıllarımda, birisi çıkıpta, bu digital Casio saatten, 30'lu yaşlarında, ayıla bayıla kullanacaksın, hemde altın rengini deseydi, hiç inanamaz hatta gülüp geçerdim. Modeli sebebiyle ne altın ne gümüş rengini kullanamam derdim. Zira okulda ki erkeklerin kolunda gördüğümde bile hiç hoşuma gitmezdi. Genellikle siyah kordonlusunu kullanırlardı ki o yıllarda bırakın cep telefonunu, masaüstü bilgisayarlar bile çok çok yaygın olmadığından, bu saat pek eğlenceli gelirdi çocuklara. Alarmı, kronometresi, ışığı ile bir oyun aracı gibiydi. Olmayanlar mutlaka aldırmak isterdi, karne hediyesi olarak.

Şimdi benim amacım saati kötülemek değil kesinlikle, sadece modeli, dijital oluşu hiç bana göre değil... di ! Taa ki son bir yıldır bloglarda ve takı sitelerinde bolca görmeye başlayana kadar. Özellikle altın rengini... O retro havası o kadar hoşuma gitti ki, ne oluyor dedim kendime, senin zevkin değil bu. Dolayısıyla geçicidir, alma, kullanmazsın, bekle diye diye telkin ettim kendimi ama alma hevesimi bir türlü bastıramadım. Sonuç olarak o artık benim. En beğendiğim modelide bu oldu.

Anlıyoruz ki zaman içinde zevkler, renkler, beğeniler değişiyor, dolayısıyla zevkler ve renkler tartışılabilir diyorum ben :))




13 Mart 2013 Çarşamba

Kelebeğin Rüyası


Yok yok, Kelebeğin Rüyası'nın konusu, performansı, hikayesi, anlatmak istedikleri, başarıp başaramadığı ile ilgili detaylı yorum yapmayacağım. Ben filmden o kadar etkilendim öyle beğendim ki, bunu yeterli şekilde ifade edemeyeceğimi düşünüyorum zaten.

Benim bahsetmek istediğim başka...
Fashion Week ile dolu bir haftada ben modanın eski dönemlerine, 1940'lara gitmek istiyorum.
Çünkü beni filme bağlayan bir diğer faktör de seçilen kostümlerin güzelliği idi.
Benim ruhumu yansıtması sebebiyle ekstra sevdim belkide.
Filmde kullanılan kıyafetlerin yanında, çanta, ayakkabı özellikle sapka ve saç aksesuarları, bende o dönemde yaşama isteği uyandırdı.

Mesela bu yaz, bulabilirsem, aşağıdaki gibi bir hasır şapka edinmek istiyorum.
Çiçekli, uçuş uçuş bir elbisenin üzerinde, romantik bir topuzla beraber bu şapka...
Nerede giyeceksin dersen, İstanbul'da bu kıyafetle dolaşırken hayal edemedim kendimi ama bir tatilde pek ala olabilir.


Balolar... Keşke şu dönemde de böyle organizasyonlarımız olabilse.
Kadınların elegan kıyafetleri içinde döne döne şık danslar edebildiği...
Böyle saç aksesuarlarını da rahat rahat kullanabiliriz belki o zaman.
Ben özellikle vintage bir hava veren saç bantlarına bayılıyorum.


Ben özellikle vintage bir hava veren saç bantlarına bayılıyorum.



İşte aşağıdaki sahneden sonra, kırmızı bir pelerine ve ressam şapkasına sahip olmam gerektiğine karar verdim.


Bu filmde kıyafetlerden başka topuzlar ve saç toplama şekilleri de çok hoştu.


Sizde sokakta yürürken, ellerinde minik çantaları, hafif topuklu ayakkabıları ve döpiyesleri ile şık kadınlar görmek istemez misiniz?


Bu sahnede tamamen özgürce bisiklete binebilme hissini ve kırmızı bisikletin kıyafet ile uyumunu sevdim.




İşte çok sevdiğim ve zaman zaman keşke kullabilsek dediğim bir başka detay.
Yazın bile kullanabileceğimiz, bilekte biten eldivenler.
Bilmiyorum kullanırken konforlu olur mu yaz sıcağında ama incecik tül ve dantellerden yapılabilir diye düşünüyorum çünkü çok şık görünüyor.




Ve işte bir başka şapka!
Şapkanın kıyafet ile uyumu ise bir harika.
Bence insanlar artık şapka kullanılmasına alışmalı ve sokakta gördükleri şapkalı insanlara tuhaf bakışlar atmaktan vazgeçmeliler


Sanırım benim ruhum biraz vintage :)

Film henüz sadece sinemalarda olduğundan, bulabildiğim bu görüntüler fragmana ait.
Aslında filmde daha fazla güzel kıyafet ve aksesuar var.

Hikayesini sıkıcı bulanlar, filmi uzun bulanlar var.
Hikayesiyle, kurgusuyla, döneme ait içinde bir çok farklı olay barındırmasıyla, bence kesinlikle görülmesi gereken bir film.

Ayrıca filmin kostümleri Gülümser Gürtunca tarafından tasarlanmış.
Filmi seyrederken acaba o dönemde Zonguldak'ta bu kıyafetler giyilebiliyormuydu diye düşünmedim değil ama yaptıkları araştırmalarda, arşivlerde buldukları fotoğraflar bunu yansıtıyormuş.
Çok başarılı bir iş çıkarmış gerçekten. 
Belçim Bilgin ise çok güzel taşımış.

8 Mart 2013 Cuma

Neon Pink !!


Baharın gelişini canlı bir renk ile kutlamak istedim ve gayet iddialı bir neon pembeyi seçtim.

Renklerin verdiği enerji ile günü geçirmek daha keyifli oluyor bence.

Sadece canlı renkleri giymek mi yüksek enerji veriyor yoksa moduna uygun renkleri giymek mi kişiye iyi geliyor tam emin değilim ama bu renk o gün için moduma uygundu.

Her ne kadar favori renklerimiz olsa da zaman zaman başka renklere de göz kırpıyor, gardrobumuzun kapılarını onlara da açıyoruz. İşte bu cekette benim için öyle bir renk.


Luz De La Luna Collar Leather Necklace'ı daha öncede kullanmıştım ama fotoğraflama fırsatım olmamıştı.

Bu kolyeyi ikinci bir yaka olarak kullanmayı seviyorum.


Denizi görünce her daim mutlu ben :)







































Ceket,Etek,Çanta,Gömlek Stradivarius (bunu yazarken farkettim, hepsi aynı yerdenmiş)
Ayakkabı Koton
Yaka Kolye ve Bileklik Luz De La Luna





Tabii ki ceketimle pek uyumlu, şirin ötesi bu Lomo fotoğraf makinesi ile poz vermeden olmazdı :)







Sizi martılarla başbaşa bırakıyor ve Dünya Kadınlar Günü'müzü kutluyorum.

Herşeyden önce kendi değerimizi keşfeden ve bilen kadınlar olabilmemiz dileğiyle...



Fotoğraflar için Seda'ya çok teşekkürler.

5 Mart 2013 Salı

Güzeldir... li bir post :)

Soğuk, karanlık, karlı ve donduran kış günlerinden sonra gelen Bahar'ın ilk günleri güzeldir.

Gökyüzünde güneşi gördüğümüz haftasonları ise çok güzeldir.

Birde bu haftasonuna deniz kenarında, sevdiklerinle, martılar eşliğinde güzel bir kahvaltı ile başlayabilirsen daha da güzeldir.




Hiç beklemediğin bir zamanda, uzun zamandır görüşemediğin ve izini kaybettiğin eski bir dostun, yine hiç beklemeyeceğin bir şekilde karşına çıkması güzeldir.

O eski dost ile açık hava, bol güneş, bol sohbet eşliğinde bir günü paylaşmak daha güzeldir.

Birde o dost fotoğraf çekmeyi çok seven biriyse güzeldir kelimesi yetersiz kalır.


Kendi sevmediği halde senin için yaptığı kek eşliğinde keyifli kahve sohbeti güzeldir.



Keklerin görüntüsü ile bile seni mutlu edebilmesi daha da güzeldir.


Gittiğin dost evinin, aklını başından alacak kadar cicili bicili şeylerle dolu olması güzeldir.


Çocukmuşçasına onlarla oynamaya dalıp kendini unutmak pek güzeldir.








Sevgili Seda, Instagram sayesinde yıllar sonra tekrar karşılaştığımız eski bir dostum. Aynı zamanda da Blogger arkadaşım oldu :) Instagram'da, onun olduğunu bilmeden beğendiğim bir fotoğrafının üzerine, kim acaba Modarella diye geri dönüp profilime bakması sonucu tekrar birbirimiz bulduk. Geçtiğimiz haftasonu da güzel bir gün geçirdik.
O güne dair detaylardı bunlar.

Çok renkli ve eğlenceli bir dünyası var Seda'nın. O dünyaya dair detayları paylaştığı bloğu ise http://happythankyou-moreplease.blogspot.com

Instagram'da paylaştığı keyifli fotoğrafları takip etmek isterseniz bildigingibidegil adı ile bulabilirsiniz.

Aynı zamanda bir fotoğraf tutkunu olduğundan birkaç çeşit fotoğraf makinesi mevcut. Benim favorim ise aşağıdaki Lomo. Pembe gönlüm sende diyorum :)