Başka bir keyif diyorlar onun için, ruhun dinlendiği, stresin atıldığı. Bana kalsa başlı başına bir stres sebebi bile olabilir halbuki. Dakikalarca hatta saatlerce bekle, oltanın ucunun en ufak kımıldamasında heveslen ama baktın ki başka hareket yok, balıklar yemleri yiyip kaçmış mı diye kontrol et, üzerine de soğuk havada sabit durmaktan dolayı donma ihtimali… Saatler sonunda birkaç balık yakalamış olan mutlu oluyor nedense. Tabii şanslıysan bir balık sürüsüne denk gelirsin, oltayı attığın gibi çekersin, kova ağzına kadar dolar. İşte o zaman balık tutmak zevkli olabilir. Onunda bir vakti saati var mı bilmiyorum.
Şimdi nereden çıktı bu balık mevzusu derseniz, aşağıdaki fotoğraf nedenini açıklayacaktır. Haftasonu Eminönü’ne malzeme alışverişine gitmiştim. Eşimde Karaköy’e balık tutmaya. Duruma bu kadar yakınken ilk olta tutma deneyimimi de yaşayayım dedim. Bana göre o soğukta yapılacak şey değil, zaten maksimum 5 dakika dayandım :) Ama taze tutulmuş balıkları yeme kısmı çok keyifliydi, orası ayrı. Tutan olduktan sonra yiyen kişi ben olabilirim pek tabii ki, sıkıntı yok :)
Şöyle de bir söz okudum netten.
"Balıkta kötü bir gün, işyerinde iyi bir günden daha iyidir. " Sanırım tutkunlarının niye saatlerini balık tutarak yada balık tutmayı bekleyerek geçirdiğini bu söz hissettiriyor. Birde çok keyifli insanlar var orada. Sanırım, en sevdikleri işi yaptıklarından ve gerçekten stresten uzak olduklarından herkesin yüzü gülüyor herkes pek bir keyifli.
Oltaya takılmış bir adet balık
İstavritler güzeldi ve gayet büyüklerdi. İsteyen balık tutma keyfini yaşayabilir tabii ki ama önemli olan sınırın altında büyüklükte balık tutmama, oltaya takılanları ise zarar vermeden tekrar denize bırakma konusunda hassas olmaları.
İstanbul ise her zaman güzel, özellikle denizi ve Tarihi Yarımada söz konusuysa.