30 Temmuz 2013 Salı

Vicious Circle...

Hayatın akışına öyle bir kaptırıyoruz ki kendimizi, çoğu zaman durup düşünmeye vakit bulamıyor, yavaşlayıp derin bir nefes almayı unutuyoruz. Her duyduğumuzu yapmamız, her bahsedilen yere gitmemiz, her beğendiğimizi almamız, her yeni tadı tatmamız, bütün bunları yapabilmek için daha çok kazanmamız, daha çok kazanmak için daha çok çalışmamız, daha çok çalışırken artan vakitlerde de hayattan kopmamak için sosyalleşmemiz, daha çok sosyalleşirken evimizi, evliliğimizi ihmal etmememiz, mükemmel eş, mükemmel anne, mükemmel aşçı, mükemmel arkadaş, mükemmel iş kadını, mükemmel yönetici,  olmak isterken hep daha fazla çaba göstermemiz, sonuçta hep yorulmamız, yoruldukça daha çok tatile ihtiyaç duymamız, istediğimiz tatilleri yapabilmek için yine daha çok çalışmamız, hep çalışmamız… 

Ne diyor bu kız diyorsanız söyleyeyim. Çalış-kazan-harca-daha çok çalış-daha çok kazan-daha çok harca kısır döngüsünden bahsediyorum. Bazen hayatımızın bu kadar zor olmasının en büyük sebebinin yine kendimiz olduğunu düşünüyorum. Ne zaman durup nefes alabileceğiz, ne zaman hayatı daha yavaş modda yaşabileceğiz diye beklemekteyim.

İşte bu günlerin bekleyerek gelmeyeceğini görüp, kendime sığamaz hale geldiğimde ise hemen kendimi bir deniz kenarına atıveriyorum. Yine böyle bir günden ve gün batımından fotoğraflarla sizi başbaşa bırakıyorum.












Oxxo Elbise,
Pull and Bear Sandalet,
TRF Çanta,
H&M Kemer






22 Temmuz 2013 Pazartesi

Kekova Turu, Simena, Küçük Çakıl Plajı... Biriktirilen Anılar...

Kaş ve çevresinde yapılabilicek çok fazla aktivite, katılabileceğiniz bir sürü tur var. Saklıkent Turu, Patara Turu ya da Kekova Tekne Turu, safari, atv ya da dalış turları seçenekleriniz arasında. Biz bunlardan sadece Kekova Tekne Turu’nu yaptık. Saklıkent’e Fethiye tatili sırasında gitmiştik. Patara’yı ise çok görmek istememize rağmen çıkmak için yeterli enerjiyi bulamadık diyebilirim. Kekova Tekne Turu için Kaş Merkez’de, marina da bir çok tur şirketi mevcut. Fiyatlar birbirine yakın dolayısıyla istediğinizi seçebilirsiniz. Bu turların büyük bir kısmı Üçağız denen bir yerden başlıyor ve sizi Üçağız’a kadar servis araçları ile taşıyorlar. Biz sıcak havada araba yolculuğu yapmak istemediğimizden direkt Kaş Merkez’den tekne ile hareket eden bir turu seçtik. Teknenin altında ki cam pencerelerden Kekova bölgesinin cam gibi sularında, teknenin altından geçen balıkları seyretme imkanınızda olabiliyor. Ama pencerelerin asıl amacı, Batık Şehir’e gelindiğinde direk suyun altını görme imkanı vermesi. Kekova Turu sabah 10 gibi başlıyor, Akvaryum Koyu, Batık Şehir, Kale Köy’e (Simena) uğradıktan ve yüzme molalarından sonra 6 gibi bitmiş oluyor. Tur fiyatına çay, kek ve yemek ikramı da dahil :)

Batık Şehir’e geldiğinizde bambaşka bir dünyaya merhaba demiş gibi hissediyorsunuz kendinizi ve bir hüzün kaplıyor içinizi. Geçmişte olan büyük depremler sonucu bir takım bölgelerde çökmeler olmuş ve buralar su ile dolunca şehrin ciddi bir kısmı sular altında kalmış. Aşağıdaki fotoğraflarda, aslında yaşam alanı olan yerlerin duvarlarını, denizin dibinde başlayan merdivenleri görebilirsiniz. Bu tur sırasında bir sürü kaya mezar görüyorsunuz. Aslında mezarları, göğe yakın olması için en yüksek yerlere yaparlarmış. Ama şehir çöktüğü için mezarlar şu an su seviyesine çok yakın.






Bu bölgede kano ile de tur yapmak mümkünmüş. Batık şehrin üzerinde kanolar ile ilerleyebilmek çok keyifli olsa gerek. Bu bölgede denize girmek yasak olduğundan Batık şehri en yakından kano ile görebilmek mümkün.


Teknenin altındaki pencerelerden bir amfora fotoğraflamayı başladım.



Batık Şehir’den sonraki durak Kale Köy - Simena. Burası ise sanki gerçek dünya ile bağı kopmuş, hikayelerden gelen bir ada gibi.



Yaptığımız kısa tur sırasında, tam manasıyla bir sokağa rastlamadım burada. Hep merdivenlerden yada dar geçit gibi yollardan yürüyerek gidiyorsunuz bir yerden bir yere, yani hep bir tırmanma hali. Adanın tam tepesinde bir kale var. Verilen süre içerisinde isterseniz buraya tırmanabilirsiniz.


Biz kaleye çıkmadan, yürüyerek sağı solu keşfetmeyi tercih ettik ve Ankh Cafe ile karşılaştık. Gezinin en keyifli kısımlarından biride buydu çünkü burada yediğimiz dondurmayı şimdiye kadar hiçbir yerde yemedim. Tamamen el yapımı olan bu dondurmanın sadece üç çeşiti var. Muzlu, fındıklı ve şeftalili. Hepsinide yerken çeşidin tam olarak tadını alabiliyorsunuz. Ben şeftalili olana bayıldım. Buz gibi ama yumuşak bir şeftaliyi yalayıp yutmak gibiydi. Kaleköy’e giderseniz mutlaka ama mutlaka bu dondurmadan yemeden dönmeyiniz :) 




 Zamanında bu köyde yaşam olan evlerin çoğu şu an pansiyon olarak işletiliyor. Dolayısıyla adada konaklama imkanınız var.




Gelen turistlerden gelir edebilmek için her yerde el ürünü işler var. Özellikle tülbent bezinden bu elbiselerden bolca bulmak mümkün.



Küçük kızlar ellerinde ki minik stantları ile gerek kendi yaptıkları gerek hazır aldıkları bileklik ve halhalları satıyorlar.


Adanın yapısı çok enteresan gerçekten. Bakınız kaya mezar üzerinde bir ev.



Ve denizin içinde kalmış bir kaya mezar


Burada daha çok vakit geçirmeyi çok isterdim ama tur süresince buraya bir saatlik vakit ayrıldığından çok hızlı hareket etmek zorunda kaldık. Başka bir sefere umarım :)




Kaş'ta gidebildiğimiz bir diğer yer ise Küçükçakıl Plajı oldu. Burası Kaş Meydan'ından yürüyerek çok rahat ulaşabildiğiniz bir noktada. Gerçekten küçücük, bembeyaz çakıl taşları ile dolu bir plaj. Fakat bu küçük alanın iki tarafına kurulmuş beach clublar sayesinde, çok sayıda kişinin burada denize girme imkanı var. Gitmeyi düşünenler için şimdiden uyarayım. Suyu buz gibi, çünkü burada kaynak suyu denize karışıyormuş. Fakat biraz açılınca su daha sıcak hale geliyor. O buz gibi suda denize girmek büyük keyif ama :)


Biz burada Derya Beach Club'a girdik ve bu görüntüsü ve sunumu şahane dondurmayı burada yedik. Bu sunumu ilk defa burada gördüm. Sunum için sadece kavunun kabuğu mu kullanılmış diye düşünürken, dondurmanın bitiminde, içindeki kavunla karşılaşmak büyük keyif oldu.





























18 Temmuz 2013 Perşembe

Kaş

Tatilden döneli iki haftayı geçti ama benim aklım hala oralarda…
Kaş’ı 2 yıl önce gezilecek yerler listeme, hemde ön sıralara almıştım. Bu yıl izine çıkmama iki hafta kala, tatil tercihimizi Kaş’tan yana kullanmaya karar verdik. Gitmeden bile sevmiştim orayı, gidince de hayal kırıklığı yaşamadan hatta daha çok severek geri döndüm.



 
Biz konaklamak için Çukurbağ Yarımadası’nı tercih ettik. Merkez kalabalığından uzak olsun istedik. İyiki de öyle yapmışız çünkü sakinliğe öyle ihtiyacımız varmış ki, 5 günlük tatilin 3 gününde, sadece otelin iskelesinden denize girdik, başka hiç biryere gitmedik.  Otelimiz Amphora Hotel idi. Odaların ve otelin büyüklüğü ile ilgili fazla bir beklentisi olmayanlara kesinlikle tavsiye edebileceğim bir otel. Çünkü personeli çok ilgili, sizi evinizdeymiş gibi hissettirmek için ellerinden geleni yapıyorlar ve çok güler yüzlüler. Kendi plajı çok büyük değil ama otel kapasitesi ile gayet orantılı bir alan olduğu için gayet sakin vakit geçirebiliyorsunuz. 



Odanıza ilk giriş yaptığınızda sizi, yatağınızın üzerinde ve etrafta ki begonviller karşılıyor.

Sabah kahvaltıları çeşit olarak gayet yeterli ve lezzetliydi. Ama en güzeli her sabah kahvaltı masanızda sizi bekleyen tazecik çiçekler ile güne başlamak.



Akşam yemeklerinizi, harika deniz manzarası eşliğinde otelin restaurantında yiyebiliyorsunuz. Biz çoğu gün-akşam otelde yemeği tercih ettik. Hem balık hem de etleri gayet lezzetli ve sunumları başarılıydı. Ayrıca plaj da bulunan snack bar da pizza, hamburger, köfte, makarna gibi yemekler yemeniz mümkün ki günün geç saatlerinde, burada yediğimiz yemekler sebebiyle akşam yemeklerini es geçtiğimiz de oldu. Kaş Merkez’de de zevkinize ve bütçenize uygun çok fazla sayıda restaurant ve cafe mevcut. Ben, daha önce blogger arkadaşlarımın postlarından aldığım bilgiyle özellikle Üzüm Kızı’nda yemek fikri ile gitmiştim ama kapanmış sanırım. Bahçe Balık, Big Mama’s, Mercan Balık gibi yerlerin methini de çok duydum ama hiçbirinde oturup yemedik. Kaş Merkez’e gittiğimiz akşamlarda, otelin plajında geç vakit yenen yemekler sebebiyle akşam yemeği yiyemeyince, önerebileceğim keyifli bir yemek adresi de yok maalesef. Ama iki tane hızlı ve uygun fiyatlı yemek durağı önerebilirim. Kekova Turu’ndan dönüş gününde, yorgunluk sebebiyle hiçbir mekan aramayıp, ev yemeği aşkı ile, Meydan’daki Kaşık Mantı’da yedik bir gün. Uygun fiyatlı yemek ararsanız, çok fazla beklenti içine girmemenizi de belirterek gidelebilecek bir yer. Birde İstanbul’a dönüş gününde Deli Köfte’de yedik ki köfteleri gayet lezzetliydi.


Akşam gezilerinde çektiğim fotoğraflarda ki Kaş sokakları ile başbaşa bırakayım sizi.



Kaş sokakları hediyelik eşya dükkanları ve takı tezgahları ile dolu. Ama en bol çeşiti bulabileceğiniz yer Terra Decor bence.



 

Sokaklarda dolaşırken nereye bakacağımı şaşırmış haldeydim. Güzel cicilerle dolu dükkanlara mı bakayım, cumbalı balkonlara mı, her yerden sarkan begonvillere mi?




Bu balkonlarda oturup geleni geçeni bile seyretmek çok keyiflidir eminim.



Cumbalı balkon gördüğüm yerde fotoğraf çekmiş olabilirim :p




Burası öyle şirin görünümlü bir mekandı ki fotoğrafını çekmeden olmazdı.


Gezi Ruhu her yerde ;)




Burası da Deli Köfte'nin yanındaki şirin cafe. İsminin ve dekorasyonunun yanında, sahibinin öğleden sonra saatlerde, denizden gelmiş, bir köşede peştemallerini kuruturken, önünde laptopu, kahvesini yudumladığı hali beni derinden etkiledi diyebilirim. Çünkü ben o saatlerde İstanbul'da ki yoğun, bol koşturmacalı ve trafikli yaşantıma geri dönmek üzereydim. Bir gün bu huzurla ve keyifle bir iş yapabilecek miyim diye düşünmeden edemedim.

 
Adı üstünde "Happy Ahu" :)


Bu gezilerde #gününkahvesi ni es geçmedik tabii ki ve çok keyifli, küçük bir meydan da, harika sunumuyla, çok tatlı bir kahvecide içtik kahvemizi. Basit ama şirin; Türk Kahvecisi.




Türk Kahvecisi'nin tam yanında ki bu dükkanda da çok güzel bakırlar ve eski eşyalar bulmanız mümkün.


Kaş'ta ki ilk akşam yemeğimizde çok güzel bir Dolunay vardı. Süper Ay'ın olduğu günlere denk gelince bize de güzel müziğin, güzel yemeğin ve muhteşem ayışığının tadını çıkarmak kaldı.